KAPADOKYA- iÇ ANADOLU 6. GÜN : ÇAVUŞiN - PAŞABAĞ - ZELVE - AVANOS

Sabah 5'te kalkıyorum ve hemen balonları izlemek için terasa çıkıyorum. Öyle güzeller ki. Acaba paraya kıyıp biz de binse miydik diye düşünüyorum. Sonra güvenli gelmiyor. Sonra tekrar binseydim iyiydi diyorum. Bu arada sabah ayazı çok pis vuruyor :) Sıcak yatağıma geri dönüp, kahvaltıya kadar tekrar uykuya dalıyorum. 




Oteldeki sıkı kahvaltıdan sonra yine yollara atıyoruz kendimizi. İstikamet önce Çavuşin Kasabası, Paşabağ Vadisi sonra da Zelve Açık Hava Müzesi... Buralar zaten birbirlerine çok yakın yerler...

ÇAVUŞİN KASABASI VE KİLİSESİ: Çavuşin kasabası ilk bakışta bana Büyü filmindeki terkedilmiş kasabayı anımsattı. Filmi izlediğimde yaşımın küçük olmasından dolayı galiba beni oldukça etkilemişti. Geçmişin izlerini taşıyan boş mağaralar ve patikalardan biri fırlayacakmış gibi önünüze. Buraya gece geldiğimi düşünemiyorum :) Özellikle kasabanın tepesine çıkıp etrafı mutlaka izleyin. Buradaki kilise Kapadokya bölgesinde bilinen en eski kiliseymiş.



Sonraki durağımız Paşabağ Vadisi oluyor.

PAŞABAĞ VADİSİ: Eskiden burası bir paşaya ait olduğu için bu isim verilmiş. Kapadokya'daki peri bacaları tek gövde tek şapka şeklinde. Ancak bu bölgedeki bacalar tek gövde iki üç şapka şeklinde. İçerisinde minik kiliseler var. Burada peri bacalarına çıkabiliyorsunuz ve birlikte fotoğraf çektirebiliyorsunuz :) Vadiye giriş ve park yeri için ücret alınmıyor. Vadi içinde gezmek için çok güzel yollar yapılmış. 



Bölgenin peri bacaları oldukça iri ve uzun. Bu peri bacalarının içi ve üst bölümleri bir zamanlar rahipler tarafından korunma ve inzivaya çekilme maksatlı kullanılmış. Bu nedenle Rahipler Vadisi olarak da bilinirmiş burası. 



Ayrıca Paşabağ'da oluşmak üzere, oluşmuş ve ölmüş peri bacalarını formları var.

Sırada Zelve Vadisi var. Önündeki ücretli otoparka arabamızı bırakıyoruz.

ZELVE VADİSİ: (8 – 19 arası her gün açık müzekarta bedava) Bölge Hristiyanlık döneminin sona ermesinden sonra da 50'li yıllara kadar köy olarak kullanılmış. Kaya evler içinde yaşayan insanlar daha sonra vadiye 2 km uzaklıkta kurulan Zelve Köyü'ne taşınmışlar.
Burası 3 vadiden oluşuyor, 1. vadi 250 m. , ikinci vadi uzunluğu 800 m. ve üçüncü vadinin uzunluğu ise 2 km. Rahat kıyafetler ve ayakkabılar giymeyi unutmayın tabii yazın geldiyseniz şapka, su ve güneş kremini de... Biz de bismillah diyerek başlıyoruz gezmeye. 



1. VADİ: Bu vadide bulunan cami köy olarak kullanıldığı dönemde yapılmış. Mimari olarak farklı mutlaka görün derim. Caminin hemen karşısında manastır bölümü var. Manastırlar dini eğitim vermek için kurulmuş okullarmış.

2. VADİ: İkinci vadide yaşam yerleri ve mutfak olarak kullanılmış yerler var. Bunların dışında ikinci vadinin en büyük özelliği güvercinlikleri… 

 3. VADİ: En uzun olan vadi burası ve çok güzel bir yürüyüş parkuru hazırlamış, inişli-çıkışlı bir parkur ve ben yürüyebildim mi yürüyemedim. Hava inanılmaz sıcaktı ve yapılar birbirine çok benziyor. Üçüncü vadide de yine köy olarak kullanılmış birçok yaşama yeri bulunuyor. Taş mağaralar çok serin ama dışarısı nasıl yakıcı. 


Dışarıya çıkınca bilin bakalım mis gibi ne kokuyordu: Tabii kiiiiii Gözlemeee :) Teyzeler el çabukluğuyla gözlemeleri açıp sıcak sıcak getiriyorlardı önümüze. Ehh o kadar yürüyüp enerji sarfettiğime göre afiyetle mideye indirebilirdim. Siz de gözlemelerden kesinlikle tadın. 

Zelve'den sonra Ortahisar Kalesi'ne gidiyoruz.

ORTAHİSAR KALESİ: Şimdi gelelim Kapadokya'nın en yüksek yapısına. Ben bu bölgeye gelmeden önce hep Uçhisar Kalesi'nin adını duydum.  Ama Ortahisar Kalesi ondan çok çok daha güzel. Yalnız yükseklik korkusu olanlara tavsiye etmiyorum. Çünkü merdivenlerin korumaları olsa da altta merdiven arası boşluktan çıktığınız yüksekliği görüyorsunuz. İki kişi giriş lira.



Yukarıdan Kapadokya mazarasını yeterince izledikten sonra Avanos'a doğru yola çıkıyoruz. Akşam yemeği için Uranos Sarıkaya Restoran'a Türk gecesi için rezervasyon yaptırmıştık. Avanos'u gezmek için yarım gün yeterli.

AVANOS: Avanos’un antik çağdaki adı Venessa’ymış. Hititler döneminden itibaren burada çanak çömlek yapılıyor. Kızılırmak’ın getirdiği topraktan yapılıyor bu çömlekler.  Atölyeleri gezip siz de çömlek yapımını deneyebilir, beğendiklerinizi  satın alabilirsiniz. Çömlekler benim çok da dikkatimi çekmediği için atölyeleri gezmedim. 


Kızılırmak kenarındaki mekanların birinde mutlaka çay içilmeli ve nehir izlenmeli… Gondollara binip nehirde tur atabilirsiniz.


Burda bir de sallanan köprü var ki hakikaten ilginç bir yer. Yürürken epey sallanıyor bazen korkutabiliyor. Muzipliğine üzerinde zıplayanlar, resim çekilmeye gelen damat ve gelinler, üzerinde eğlenen çocuklarla tam bir renk cümbüşü...


CHEZ GALİP: Buranın sahibi zamanında bir Fransız kadına aşık olmuş. Ülkesine dönmek zorunda olan kadın bir veda mektubu ve bir tutam saçını bırakmış. Daha sonra her gelen kadın bir tutam saç bırakmaya başlamış. Böylece bu saç müzesi oluşmuş. 

Kapıda 5 tl para alıyorlar fakat verdikleri fatura müze girişi değil, seramik alışverişi faturası... Bu ne kadar yasal bilemiyorum. Zaten oldukça irrite edici bir yer.. Girmeye değmez....
Artık Türk gecesi için Uranos'a gidiyoruz. 


Uranos Sarıkaya Restoranı: Dışarıdan höyük gibi duran bir dağa yaslanmış bu yapı yerin altında; oldukça etkileyici bir mağara. Daha önce hiç böyle bir yerde bulunmamıştım.  Kişi başı 60 liraya mezeler, kuzu tandır, sınırsız içki ve güzel bir türk gecesi programına katılabiliyorsunuz. 

Geleneksel folklör ekibi yörelerimizin oyunlarını sergiledi. Ufak bir kına gecesi gösterildi. Dansöz olmazsa olmazdı tabii ki. Özellikle uzak doğulu turistleri oynatmaları çok eğlenceliydi. Öyle güzel bir gece geçirdik ki mutlaka mutlaka tavsiye ediyorum. Bu gezinin olmazsa olmazıydı diyebilirim.


Geç saatlerde otelimize dönüyoruz. Yarın oteli boşaltıp, Ürgüp'ü gezip akşam Ürgüp'ün bir köyündeki arkadaşımızda kalacağız. Yarın bölgeye veda zamanı...